"Vakit nakittir." Bize, içine doğduğumuz toplumsal ve ekonomik sistemin en önemli doğrularından biri olarak bu öğretildi. Bu "öğreti"ye göre, toplum daima ilerleyen, büyüyen, gelişen bir şeydi ve onun bu ilerlemesinin can alıcı motorlarından biri, belki de en önemlisi, buydu. Vakti doğru ve akıllıca kullandığımız takdirde, onu vakitlice paraya dönüştürülebiliyor, o parayla da toplum ve doğanın bize sunduğu bin bir türlü hizmeti satın alabiliyorduk. Böylece, refah, huzur ve -elbette- mutluluk elde edilebiliyordu. Ömür boyu deli danalar gibi oradan oraya koşuşturma şeklinde geçen hayatımızı kendimiz için anlamlandırabilmek ve rasyonalize edebilmek, pek mutlu olamasak bile kendimizi öyleymiş gibi varsaymak için böyle bir "amentü"ye şiddetli ihtiyacımız vardı.
Bu özdeyişin gerçekliğini hiçbir zaman test edemedik doğrusu. Ama, şu sıralarda, işin özü gerçekten vakitte yatıyor. Para kazanmak için değilse de, gidişatı değiştirme fırsatını kullanmak için önümüzde çok vakit kalmamış gibi görünüyor. Geçenlerde 100'e yakın ülkenin 1,300 biliminsanı tarafından yayımlanan Binyıl Ekosistem Değerlendirme Raporu, doğanın bize sunduğu hayati "hizmet"lerin neredeyse üçte ikisini artık sunamadığını ortaya koyuyordu. Yani, içmek ve temizlenmek için su, sellerden korunmak ve iklimi dengede tutmak için orman, ya bitiyor ya da büyük tehlike altında...
Küresel ısınma yaratan sera gazı salımlarındaki hızlı artış eğilimi de "yumuşak ve güvenli iniş" pistlerini yıkıp "uzay gemimizi" çok sıcak ve tehlikeli bir geleceğe mahkum etmeden önce insan toplumlarının gidişatını değiştirmek için az vakit kaldı. Korkunç bir sel İstanbul gibi bir kenti, medyamızın sevgili metaforlarını silip süpürecek şekilde gerçekten felce uğrattığında, ya da canavar bir fırtına Washington'u yıktığında, belki de artık birşeyler yapmak için çok geç kalınmış olacak.
Geçen Cuma, Dünya Günü'nün 35. kez kutlandığı haberleri medyada silik bir gölge gibi geçip giderken, hayatiyetini kaybeden Riva Deresi, Tuz Gölü, Van Gölü faciaları birer dipnotu gibi görünüyor, Sivas'ta bir köyü haritadan silen heyelana bir dipnotu bile çok görülüyor. ABD parlamentosu'nun, Kuzey Kutup bölgesinde, koruma altındaki son bakir yaban alanları petrol aramalarına açma kararı alması, ExxonMobil şirketinin 2000-2003 arasında iklim felaketini yok sayan çeşitli düşünce kuruluşlarına, medyaya, biliminsanlarına ve tüketici gruplarına 8.5 milyon dolardan fazla para akıttığı, Kuzey Kutbu'nu küresel ısınmanın tamamen sardığı, Güney Kutbu'nda ise buzulların yüzde 90'ının bu olaydan etkilendiği yolundaki raporlar ya da İngiltere'de küresel ısınmaya karşı yeniden nükleer santrallere dönüş yolunda mevcut iktidar tarafından gizli kararlar alındığı yolundaki haberler medyada kendine pek yer bulamıyordu.
İklim değişikliği, zamanımızın en önemli çevre meselesi değil yalnızca, çağımızın en önemli insan hakları konularından biri - ve belki de birincisi - aynı zamanda. İşler bu durumda daha da büyük bir aciliyet kazanıyor. Geçen yılın Nobel Barış Ödülü'nü tarihte ilk kez bir çevre aktivistinin, Kenya Çevre Bakanı Wangari Maathai'nin kazanması bu açıdan anlamlı sayılmalı. Bayan Maathai, bu yıl Dünya Günü vesilesiyle yazdığı makalede, 30 yıllık ağaçlandırma ve bilinçlendirme mücadelesinden çıkardığı dersi şöyle özetliyordu: "Öğrendiğimiz en önemli derslerden biri, vatandaşlara güç ve yetki verilmesinin şart olduğu idi. Onlar, kendileri ve çocukları için özlemini çektikleri hayatın, çevrenin korunup onarılması çalışmalarına ve "demokrasi alanı"nın genişletilmesine bizzat katılmaları sonucunda ve ancak böylelikle ulaşılabileceğini hissetmelidirler. Bu işi başkalarının kendileri için yapmasını bekleyemezler; eylemi kendileri yapmalıdırlar. Yoksa, ekosistemlerin insanlar ve öbür türler için korunması konusundaki en iyi teoriler tam da öyle, teori olarak kalırlar." ("Fourth 'R' for Earth Day - Reduce, Reuse, Recycle... Repair"*, Christian Science Monitor/CommonDreams.org)
Evet, görülüyor ki, medya olarak, topluma sadece enformasyon değil, aynı zamanda formasyon da vermek için çalışmamızın vaktidir aslında.
Devamı haftaya...
* "Dünya Günü İçin 4 'R' – Azalt (Reduce), Yeniden Kullan (Reuse), Dönüştür (Recycle), Onar (Repair)"